YAVAŞÇA GÖZLERİMİ AÇTIM

Yavaşça gözlerimi açtım. Normalde uyandığım saatten daha erkendi. Özellikle erken kelimesinin altını çiziyorum çünkü genellikle böyle saatlerde kalkmakta çok zorlanırım. Dolayısıyla sabah mahmurluğu üzerimdeydi. Elimi, yüzümü yıkayıp biraz daha canlanmayı umut ettim. Sonra hemen pencerelere yöneldim, onları usulca açtım. Kuş sesleri odamın içine doldu, cıvıl cıvıl seslerdi… Bu saatte nasıl enerjik ve neşeliler diye düşündüm.

Sonra balkona çıktım, havayı iyice içime çektim. Bir yaz günü için havanın sıcaklığı çok güzeldi. Tatlı bir serinlik vardı. Hafif esintinin yüzüme çarpması keyif veriyordu. Etrafı izledim, hiç kimse yoktu. Sakinlik, telaşsızlık hoşuma gitti. Balkon keyfi yapmak için harika bir zamandı. Balkonun demirine doğru sandalyemi çektim ve demire kollarımı koyup başımı dayadım. Sadece ‘anı’mı yaşamak istedim. ‘An’da kalmak diyorlar ya, işte onu yapmaya çalıştım.

Yavaşça Gözlerimi Açtım ve…

Gözlerimi kapatıp hafif bir şarkı mırıldanmaya başladım.  “Yavaş yavaş geçiyor, gözlerimin önünden, ilkokula gidişim, ilk kitabım, kalemim, o sevincim.” Yavaşça gözlerimi açtım. İnanamadım. Tekrar kapattım gözlerimi. Nasıl olur diye düşünürken tekrar yavaşça açtım gözlerimi. Şöyle çevreme bir bakındım. Akşam olmuştu. Çok tanıdık bir yerdeydim. Evet evet, doğduğum ev, doğduğum evin önündeydim. Bir süre dondum kaldım. Çünkü ne yapacağımı şaşırmıştım. Evimize dışardan merdivenle çıkılıyordu. O merdivenleri usulce çıktım. Kalbim heyecanla çarpıyordu. Kapımızın önüne geldim. Perdeler açıktı. İçerisi gözüküyordu. İlk gözüme çarpan sarı, kıvırcık saçlı dört beş yaşlarında küçük bir kız çocuğuydu. Bu küçük kız, televizyon dolabının önünde, elinde mikrofon, mırıldandığım şarkıyı söylüyordu. Neydi O Yıllar… İçeriden biri seslendi, sanırım annesi. Ama nasıl olur? Bu benim annem, evet annem… O an anladım ki o küçük kız bendim…

Küçük Kız

Dondum kaldım, göz yaşlarım süzüldü. Annem, ne kadar güzel, ne kadar gençti. Babam da oradaydı. Ev kalabalık, sanırım misafirler var. Annem yiyecekleri getiriyordu. Hep beraber sofraya oturdular. Yemek, sohbet, kahkahalar devam ederken babam bir ara “Geçti Bor’un Pazarı Sür Eşeğini Niğde’ye şiirini okudu. Arkasından da “Haydar Haydar” şarkısını söyledi. Herkesin keyfi yerindeydi. Girişteki merdivenlere oturup uzun süre onları izledim.

Artık vakit geç olmuştu, misafirler gitmek için kalktığında, o da ne, küçük kız kapıyı tuttu, misafirlerin gitmesini istemiyordu. Gitmeyin diye yalvarıyordu, gitmeyin size şarkı söyleyeceğim, diyordu. Bir gülme aldı beni. Misafirler, küçük kızı yani küçük ben’i kırmadılar. Küçük kız, onlara, hayali amcasından bir şarkı daha söylüyordu. O yaşın tatlı diliyle, “Hele bir bak şu halime, etme eyleme canım, yazık olur gençliğime, etme eyleme canım.”

Garip Bir Durumdu…

Sanırım onları seyrederken uyuyakalmışım. Yavaşça gözlerimi açtım. İyice kafam karıştı. Babamın görevi dolayısıyla tayin olduğumuz ikinci evimizdeydim. Bodrum katı sular içinde, kurbağa sesleri geliyordu. Kapı çaldı, küçük bir kız okuldan dönmüştü. Yanına gittim. Evet yine ben, yedi yaşlarındayım sanırım. Ağlıyordu küçük kız yani küçük ben. Ne olmuştu acaba? Arkasından ben de içeri girdim. Annesine anlatıyordu. Kaybolmuştu. Evler birbirine benziyor, karıştırmış, yolu şaşırmıştı. Annesi küçük kızı sakinleştiriyordu. Küçük kız, çok korkmuştu. Onları akşama kadar izledim. Sonra babası geldi, yaşadıklarını ona da anlattılar. Çözüm yolu düşündüler. En sonunda babasının okul çıkışında, küçük kızı arkasından takip edeceğini, eve girdiğini görünce işine geri döneceğini, özellikle hiç endişelenmeden eve gelmesini, söylediler. Küçük kız rahatlamış görünüyordu.

Ertesi gün oldu, hala küçük kızı izliyordum. Kendisinden gayet emin, nasıl olsa babasının arkasında olduğunu bilerek okuldan eve kolayca geldi. Bunu başarabildiği için gururlu olduğu her halinden belliydi. Aferin küçük kıza, aferin küçük ben’e. O küçük kızın hisleri içimde canlanıyordu. İşin komiği, acaba gerçekten babam, beni yani küçük kızını, izlemiş miydi?

İlkokulda

Neler Oluyor?

Yine içim geçmiş sanırım. Tekrar yavaşça gözümü açıyorum. Küçük kız yani küçük ben, biraz daha büyümüş, 11 yaşlarında. Hatırladım, yine babamın görevi dolayısıyla tayin olduğumuz başka bir şehirdeydik. Hava çok karanlık, kar yağıyor, yollar buz tutmuş ve küçük kız, otobüs durağında bekliyordu. Hatırladım okuldan çıkmıştım. Çok soğuktu. Hava şartları yüzünden hiçbir otobüs, minibüs ortalıkta yoktu. Üstelik yavaş yavaş kimse kalmıyordu durakta, taksiye binen gidiyordu. Küçük kızı yani küçük ben’i dikkatlice izliyordum. Küçük kız, önce çekindi ama sonra başka çaresinin olmadığını anlayıp bir taksi durdurdu. Ben de onunla bindim. Taksi şoförüne evini tarif etti ve ısrarla minibüs hattından gitmesini istedi. Akıllı küçük kız, dedim içimden beni görmediğini, duymadığını bildiğim halde. Yolda tek tek durakları saydı. Sonunda evine vardık.

Ardından eve vardığımızda babası, endişeli bir şekilde kapının önünde bir o yana bir bu yana bakınıp dolanıyordu. Annesi ve kardeşi cama yapışmış üzgün bir şekilde bekliyorlardı. En sonunda babasının tam önünde, yavaşça taksiyi durdurdu ve taksiden indik. Küçük kız, babasına dönüp gayet rahat “Babacım, taksi parasını öder misin?” dedi. Ve ben yine gülümsedim.  Birden küçük kız arkasına döndü ve bana baktı. Nasıl yani beni görüyor mu? Evet, beni görüyor. O da bana gülümsedi. Merak etme her şey yoluna girer, der gibiydi.

Yavaşça gözlerimi açtım…

Ve birden sıçradım. Kuş sesleri, evet kuş sesleri, evimin balkonundayım. Şimdiki yaşımda, kendi zamanımdayım. İçim huzurlu, umutlu, heyecanlı…

Etrafıma bakıyorum ve küçük kız, KÜÇÜK BEN kesinlikle çok haklısın, su akar yolunu bulur, dolayısıyla her şey yoluna girer…

0 Paylaşımlar

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

13 yorum “YAVAŞÇA GÖZLERİMİ AÇTIM”